Categories
05:45 Hikayeleri

70 milyon hadisesi

serdarpakirel_70_milyon_bizi_izliyo

hemen bir konuya açıklık getireyim. şimdi nereden aklına geldi diyeceksiniz ama ben narsizmin dibine vurmuş program sunucusu görmek istemiyorum güzel televizyonlarımızın ekranlarında. “70 milyon bizi izliyor…” bu ne demek şimdi kardeşim? 70 milyon nufüsun tamamı sizi mi izliyor? herkesin bakışları sizin kanalın açık olduğu televizyonun üzerinde mi? beni niye bunu söylüyorum. ahmet çakar çıksın, 70 milyon hadisesi yalan kardeşim desin diye söylüyorum. bu delikanlılığı bir tek  o yapar.

bu olayın diğer bir boyutu da türkiyede nüfusun bu tip söylemlerle belirlenmesi. misal hatırlıyorum televizyonlarda bizi 60 milyon izliyor dendiğini. 65 milyon oldu, 70e çıktı. bir delikanlı daha çıksa da 75e bağlasa şunu. ama zor sayın okur, zor. bu ülkede tabuları yıkmak zor.

son olarak, arkadaşım ben senin programını seyretmiyorum. lütfen bizi şu kadar kişi izliyor diye tuttuğun hesaba beni katma, katarsan da ananı sikeyim senin. özellikle şu evlenme programı sunucuları falan hiç yapmasın böyle şeyleri. kızmaya başlıyorum.

Categories
Human Race Must Be Destroyed

futbol sevmeyen erkekte gizli eşcinsellik vardır

futbol şahane bir spor. golf, öyle değil.

beni aşan konuları genelde allaha bırakıyorum.  mesela “22 kişinin bir buçuk saat boyunca 1 topun peşinden koşmasından ne anlıyorsunuz hehöhö” kelamı ilk kimden çıktıysa allah belasını versin. eğer allah benim için bu güzelliği yaparsa bir dahaki kurban’da beyazları giyer, hacı olurum. bu insanın robot resmini rüyamda görebilmek için uzun zamandır kafamı yastığa koymadan 7 ayet-el kürsi okusam da henüz bir eşgal alabilmiş değilim. o derece çaresiz durumdayım.

kendisini bulabilmek için hollywood işi fbi ajanlarının yaptığı gibi profilini çıkarmıştım : kanımca 5-6 yaşında ciklet yada çikolata karşılığında xspor’lu olmuş ilerleyen yıllarda futbol muhabbetiyle kız düşüremeyeceğini anlayıp rotayı klasik edebiyat ve dönemin müziğine çevirmiş bir insan evladı. ayrıca anasının bendeki yeri ayrıdır.

en nihayetinde bulamadım adamı. hala dışarıda bir yerler de yeri gelince 22kişi-1top esprisini yapıyor. sene 2009. artık kendisinin ardılları da mevcut. onlar da aynı espriyi yapıyor. bir aptalın dimağından fışkırdığı her halinden belli olan bir laf nasıl ardahan’dan edirne’ye kadar herkesin bildiği şakaya dönüşür anlamıyorum.

bu insanların futbolu anlaması için kaç kişinin 1 top peşinden koşması gerek. 22 kişi az mı, çok mu ? 2 kişi 1 topun peşinden koşsaydı -ki koşanlar var, icra ettikleri sporun adı da tenis- iyi mi olacaktı ? örnekler çeşitlendirilebilir. mesela, ben hiç korfbol için 16 kişi 1 topun peşinden koşup duruyor diyen birini duymadım. korfbol takımlarının kızlı erkekli karma takımlar olması, bu branş kaybedilen her saniyeyi değerli yapıyor. voleybol. 12  kişi koşuyor. seyircisi elit ve dişi ağırlıklı. voleybol iyi, futbol kötü.
takım tutmayan ama yogasını aksatmayan arkadaşların diğer bir argümanı tribün insanlarının çok ahlaksız olması. ağza alınmayacak küfürler ediyormuşuz. aynı arkadaşlar prime-time’da aşkımemnu’yu kaçırmıyormuş. kerhane yalı tipi olunca fuhuş naif bir boyut kazınıyor tabi.

saat 5 olmuş, günlük geyik dozajımı aştım, yeter.
futbol, 22 kişiyle oynanan bir oyun değildir. futbol, bir oyun bile değildir. futbol devrimdir. meksika devrimi bir kalenin arkasında başlamıştır. futbol, taraftarı tarafından yönetilen amatör kulüplerdir. ayrılıkçı liverpool ve united taraftarlarıdır. futbol, sınıf savaşıdır. ispanya‘da faşist madrid’e karşı barça; arjantin‘de zengin river’a karşı boca’dır. bildiğin zıt kutuplardır. di canio ve roma tribünleridir. takım tutmayanlar ise cool ve umursamaz görünmeye çalışan orospu çocuklarıdır. xoxo, gossip girl.

Categories
05:45 Hikayeleri

dünden bugüne silikonlu memeler

92896899nv8

güzel şey meme, çoğumuz sever. lakin insanoğlunun kompleksi öyle noktalara vardı ki artık bu güzellik de yetmiyor insanlara. sevmediğimi falan düşünmeyin silikonu, sansasyonel olması hoşuma gidiyor. şimdi ülkemizdeki uygulamalar üzerine yaptığı kısa bir araştırmadan sonra edindiğim bulguları paylaşacağım sizle. kronolojik gidicem.

öncesini hatırlamıyorum. türkiyede kendine güvenip silikona varım diyen ilk kadın sevda demirel olmuştu. 0900lü hat reklamlarında tanımıştım kendisini hatta dönemin cumhurbaşkanıyla olup olmayan akrabalığını sorgulamıştım. 80de yapılan askeri darbeyle özgürlükleri kısıtlanmış bir toplumun cinsel haykırışı olmuştu sevda demirel. vamplığıyla kültürler üzerine zincir ören militarist ağları sıcaklığıyla eritmesi bir yana adeta cumhuriyet tarihine geçmişti. işte neden ilkokul müfredatlarına yakın tarihimizi almıyoruz da çocuklarımıza cumhuriyetten sonrasını öğretmiyoruz sorusunun da cevabı  budur.

sevdanın silikonları kendisine pek hayır getirmedi ama. çünkü ameliyatla daha yeni yeni gelişen televolelere ağır bir haber olarak düşen sevdanın silikonlarının patlaması adeta özel televiyonlarda infial yaratmıştı. sonrasında da doktorlar mahkemelik olmuşlardı tabi. mahkeme sonucunda patlamanın hor kullanma sonucu gerçekleştiğinin ortaya çıktığı söylenegelir.

memeye silikon yaptıran hep manken. manken olduğu için güzel memeleri olması gerektiğini düşünüyor insan ama öyle değil. silikon tarihimizde diğer önemli bir olay doktor muzaffer çelik’in yaptığı açıklamalar. ebruyu, şenayı, özlemi, denizi, güzideyi ve bu arkadaşların manitaları zan altında bırakan bu açıklamaları burada paylaşmıyorum.

neyse ben sevdaya dönüp bitireyim. önce şu haberi okuyalım. sonra kıssadan hissemizi çıkarıp naturellikten yana olalım.

Categories
05:45 Hikayeleri

pembe dizilerle olan aram

çocukluğumu, ergenliğimi, gençliğimi, her şeyimi çürüttü bu pembe diziler, hala da aynı uygulamaya devam ediyor. bir kere pembe dizi ne lan, izleyene izletene hakaret. salak kız dizisi gibi.

efendim, her şey yalan rüzgarıyla başladı. ardından cesur ve güzel geldi. bunlar çocuk halimin psikolojisine ilk top atışları yaptılar. murat yakın vari derinlemesine paslarla ruhuma indiler, kızcası benden bir victor hugo yaratmanın ilk adımını attılar. emosyonel gelişimim brezilya dizisi marimar ile devam etti. ama orada öğrendiğim taktikleri bu yaşta bile kullanıyorum manitalara karşı.

ortaokula gelip olgunlaşma, kıllanma dönemlerime girdiğimde büyük yanlış yapıp ben de sardım fena serilere. orta 1 hollyoaks, orta 2 dawsons creek, orta 3 passions izleyerek geçti. artık orta 3 öğrencisi olup ileride yapacağım öküzlüklerin farkına vardığım halde nasıl oldu da passions gibi bir diziyi izledim, bilemiyorum. cehenneme gidip gelmeler, cadı karı ile yanındaki bücürü, yavşak sevgili ethan, tenisçi salak kız, serseri zenci dj, kindar polis memuru, süper zengin ailenin ciddi sırlarının olması durumu… ne bok ararsan vardı lan.

lisedeyken argentinoslu natalia oreironun dizisi çok popülerdi, ben artık bırakmıştım pembe diziyi. limp bizkit fanı olduğu için devamlı ters taktığı kırmızı şapkalı hizmetçi kızlan sarışın zengin oğlanın aşkıydı, bir bölüm çaklıt sıtarfiş albümünün dördüncü şarkısı çalmıştı. googleda aradım da natalia’nın baya baya kukusunu gördüğüm fotoğrafları gördüm, rahatladım…

sene 2009, artık yerli pembeler trend oldu. boğaz manzaralı yalılar birer aşk yuvası oldu. misal aşkı memnu. kural tanımayan anarşist aşıkları stalin rusyasından etkilenip ver allahım ver yapıyor, aman sabahlar olmasın. şimdinin çocukları şanslı, böyle dizileri izleyip pornel olayları öğreniyorlar, modernleşiyorlar.

olmadı pembe dizilerle aram. çok uğraştılar, yapamadılar.

Categories
05:45 Hikayeleri

itiraf

Insomniac geceler

iyi bir uyurgezerim. buraya yazdığım her şeyi de uyuyup gezerken yazmıştım.

bunun dışında kontrol edemediğim bir şey var, o da günden güne artarak yoğunlaşan kasımpaşaspor sevgim. bir de berberim ne zaman elinde makasla, makineyle favorilerime yaklaşsa inanılmaz triplere giriyorum, maske takmıi jim carrey oluyorum. sevgilime de bol dikenli bir gül almak istiyorum.

uyuyamamak kötü.

Categories
05:45 Hikayeleri

fotoğraf albümü #2

Farkındalık buradaki olay

gizli sandığımdan çıkardığım tozlu, yıllarca el değmemiş fotoğraf arşivimin en nadide eserlerini sizlerle paylaşmaya devam ediyorum saygıdeğer okurlarım. ahh yeniköy sahilleri ahhh. cumhuriyetin ilk kurulduğu zamanlarda istanbulun yeniköy semtine zekaları ve güzellikleriyle nam salmış katenaçyo kamuran‘dan ve küçük kardeşi açıkfutbol meral‘den bahsetmenin vakti geldi.

vaktiyle istanbulun asilzadelerinden birinin -ismini güvenlik sebebiyle zikretmiyorum- kızları olarak dünyaya gelen katenaçyo kamuran ve açıkfutbol meral çocukluklarından beri hem yeniköy esnafının sevgilisi hem de cumhuriyet ilkokulu öğretmenlerinin meda-i iftiharı oldular. liseye geldiklerin memeleri çıkmış, basenleri ise ilgi çekici bir hal almıştı. güzellikleriyle de istanbul’un bütün delikanlılarını peşlerinden koşturdular. ne zaman kamuran ile meral dışarı çıkacak diye bir haber çıksa otuzbircisinden lamerine, teknocusundan headbangerına bütün oğlan çocukları sahildeki lunaparkı doldururlardı, ta dudulludan bile gelenler olurdu. o zamanlarda gençler edeplice lunaparklarda eğlenirlerdi, şimdiki sevişmeli kafeler, arapaslı barlar o zamanlar yoktu.

farklı özellikleri de vardı tabi güzel prenseslerin. ah ne güzeldi onlar. fotoğrafta yukarıda duran katenaçyo kamuran daha asosyal, genel olarak da tarih, arkeoloji, ilahiyat, arkeoloji, astronomi, gastronomi, gibi içine kapanık salak bir kızın merak saracağı ilimlerle ilgilenen bir kızdı. sahilde tek başına gitar çalardı, lisede öğrendiği ingilizceyle fragile dreams, forgotten hopes gibi şarkılar yazmıştı. üniversitede endüstri mühendisliği okudu. sonra amerika’ya colorado universitesinde işletme master’ı yaptı. brand management adlı teziyle o zamanların iş dünyasında büyük yankı uyandırdı. procter and gamble adlı bir şirkete de consulting gibi bir şey yapıyordu, öldü orada.

açıkfutbol meral ise sanatla, tiyatroyla ilgilenirdi. zehir gibi çalışan kafası sayesinde istanbul üniversitesi fizik bölümünü bitirdi. fizik bölümündeki zeki oğlanları da sevindirdi hep, üzmedi onları. sonra princeton üniversitesi diye bir yerde adını hatırlayamadığım ama ünlü birinin asistanlığını yaptı. dur bakayım, einsteindı galiba adı. neyse önemli değil. sonra da öldü meral. esasında görgüsü yüzünden kamuranı daha çok sevdiğimden onu bu yazıda kayırmak istiyorum ve meral faslını kısa kesiyorum. oley.

yeniköy’deki halı sahada her yıl cemrenin havaya düştüğü gün  mahallenin gençleri bu iki zeki ve güzel kızın anısına dostluk maçı yapar. ahh ne çok severdik biz onları.

Categories
Anal İz

liseler de açılmış

geçenlerde osmanbey tarafından beyoğlu’na doğru sallanırken arkadaş, “abi liseler de açılmış be” dedi. okullar da açılalı neredeyse 10 sene olmuş. moruk biraz fanusundan çık artık, her sene güz vakti açılıyor okullar, trafiğin anasını sikiyorlar hatta oradan anlayabilirsin gibi cümlelerle basit ama hayat kurtaran tavsiyelerime girişiyordum ki arkadaş göğsünde derin bir “v” (v harfi, ama büyük harf) çizerek “öyle değil moruk. liseler açılmış diyorum” dedi. birde ne göreyim : liseler harbiden açılmış. üstten 4 düğme açmışlar. yalan olmasın, kızlar kadrajımdan çıkana kadar baktım. ama öyle fotoğrafını çekeyim akşam kullanırım bakışı değil, sabi sübyan tayfasının elinden çıkan sonbahar-yaz kreasyonuna anlam verme çabasıydı. anlam veremedim. zaten gereksizdi. açıkçası buralara yazıp o arkadaşları meşhur etmek gibi bir şey de yoktu aklımda. aşağıdaki genç, benimle feysbık arkadaşı olmak istemiş. yumuşak başlıyım ama uyusal koyun değilim. kabul etmedim. (bakın lan cool ve umursamazım aynı zamanda) ama türk gacılarındaki lise açılımı feci gerçekten.

Categories
Human Race Must Be Destroyed

ben burger king yiyeceğim

aclik

başlıktaki sözü hemen hemen her burger king’te hafifçe kilolu bir kız tarafından duyuyorsunuz değil mi? çok çekici olmadığı için ekonomik yönden fazla güçlü olmayan biriyle çıkmak zorunda kalan bu kız kendisini kilolu göstermediğine inandığı dar paça siyah pantolonu ve dünyanın önemli insan sömürücü şirketlerinden biri olan nike tarafından üretilen converse’in malum modellerinden biriyle sevimsiz bir şekilde zıplarken ben burger king yiyeceğim diyor. işte ben o zıplamanın hastasıyım. bayılıyorum ona. geceleri resmediyorum kafamda. şu an monitöre bakarken inanın onun imgesini kuruyorum. haydi zıpla tombul kız, haydi ye can kız.

Hadi besleyelim bu kızı. diyelim ki kendisi çok aç. sevgilisine ağır bir darbe vurup big king xll menü alıyor, hem de mega boy. yetmezmiş gibi yanına 8li onion rings’ide alıyor. sebebi burger öncesi gittikleri kafede gereğinden fazla öpüşmeleri olsun. hadi hadi bu kızlar hesabı iyidir bu konularda. muamele esnasında nasıl çalışıyor o beyinler. neyse biz kızımızı besleyelim. verdiğim menünün kalorisini hesaplıyorum official siteden aldığım datayla:

Big King XXL 1023
Patates Kızartması, Mega 600
Pepsi Classic, Mega 378
Onion Rings (8’li) 410

etti mi sana 2411 kalori. e kızım büyür diye siktirmediğin göt oldu mu şimdi tarlasının rekortmen patatesi. tam flash tv ana haberi konususunuz, diyecek şey bulamıyorum. inandığınız her şeyi napalm death dinleyerek rekortmen organınıza yerleştirmek yapabileceğim en içten şey kuzularım, seviyorum sizi (L).

Categories
A Day to Remember

bir yanılgıyı düzeltmek isterim

haritada milletin sikini taşağını istediği gibi salladığı beşeri sınırları olan bir kara parçası bulamayıp kütahyalı‘nın köşe yazılarına yumulan “anarşizm sıçar baba” insanları için var, güney afrika’daki otonom komüniteler ve enstitüler, arjantin’deki antrepo alanları, manhattan’daki işgal bölgeleri, beyşehir gölündeki mada adası. yeri geldiği zaman bir kahve dükkanı bile sisteme delici bir eleştiri olabilir. bir gofreti ikiye bölen çocuk farkında olmadan ekonomik sorunlara derin bir kavrayış getirebilir. bu tip basit eylemlere de çıkıp ütopya diyebilenin insanlığından şüphe eder, yolda denk gelirsem çok feci döverim. özgürlük, basit olaylar bütünüdür. “insanca olmayan” bir açgözlülükle başkalarının kazançlarını ezmek değildir. onun adı başkadır ve orospu çocukluğudur.

  • 1911 senesinin bilmem hangi ayında peydah olduğu bilinmeyen the times gazetesi anarşizmi “bireyin her istediği haltı yemesi” olarak tanımlamış.
  • bundan 3-4 ay önce çok “ara” bir partinin pek “ara” genel başkanı, “70’li yıllardaki anarşistlerin yarısı mit güdümündeydi” demiş. “ara” da böyle bir kelime her yola geliyor.

Categories
A Night to Forget

telefon

pig_flu

– alo, naber canım ?
– iyiyim, seni sormalı ??
– iyiyim ben de, napıyorsun
– uzanıyorum
– sesin kötü gibi, hasta mısın
– bir şeyim yok da gribim biraz
– dıt dıt dıt

bu korku bana önümüzdeki 2 ayı şevişmesiz geçirtir.

Categories
Human Race Must Be Destroyed

sev bizi güzel amerika

[podcast]http://www.62ytl.com/wp-content/uploads/2009/10/04-Republican.mp3[/podcast]

Categories
05:45 Hikayeleri

galactica bizim olacak

bizim de starbuckımız var

soldaki bizim kız, öz mü öz bizim kız. ankarada çekilen bir gençlik dizisinde başrol sahibi. sağdaki before the fall döneminde caprica’da ev hanımıyken second war erasında galacticanın asi pilotlarından biri olmuş, en sonunda earth denilen yerde angellığa terfi etmiştir, arada bir gelip gidişleri de olmuştur. cvlerine baktığımızda sağdaki sarışın olmasının dışında epey bir başarı sahibi. ayrıca kendisinin dehşetül vahşet bir sevişme sahnesi vardır ki merak edenler katee sackhoff nip tuck sean mcnamara diye google’lasın. spor onun için bir yaşam tarzı diyebiliriz.

bizim kızın gözlerine baktığımda aha bu kara “starbuck” thrace lan dedim, pozu yakalayınca yazı geçmek farz oldu. orijinal millet değiliz, hep kızıyoruz ama sevilenler kontenjanından birinin çakması söz konusu ile kullanılacak en ağır kelime anımsatmak olur. onlara de ki biz her zaman haklıyız.

konuyu değişiriyoruz, gözleri göbeklerden alabilmek için. iki ay önce askere gittim diye söğüşlediğim eski arkadaşlarımdan birini bu sabah “yeraltından notlar”ın arkasında yaptığımız imza çalışmasını “bu imza dostoyevskinin” diye kandırdım. istanbulda inanılmaz kapalı bir hava var, insanın bir şey yapası gelmiyor, benim de durumum öyleydi.

geçen gece nazar duası blogu yazarlarıyla yaptığım sanal zirvede bir şeyin farkına vardım ama insanları kızdırmamak için söylemiyorum ahahaha  :  )

eskilerden demolition racer diye bir oyun var, bilen bilir. oyunun başında trafik kazalarından alınmış görüntüler ve fear factory performansını mix edip sunarlar bize. 99 yapımı oyuna tekrar başladım ki metalciliğim de tuttu biraz. oynamamış biri için söyleyeyim, demolition racer bu dünyada yapılmış en farklı oyunlardan biridir.

son olarak sağlık için spor yapınız.

Categories
A Day to Remember

senegal notları

eskiler bir başkaydı sanki

tatil için gittiğim senegal cumhuriyetinden kafamda bir dünya şeyle geri döndüm sevgili dostlar. hakikaten bir dünya şey, inanılmaz olaylara sebep olacağım bu bir dünya şeyle. bir de gelirken yolda paul engemann’ın “push it to the limit”i kafamın içinde döndü durdu.

senegal üzerindeki ozon epey bir incelmiş, havaalanında farkettim bunu. neyse ki beni mutasyona uğratacak ultraviole ışınlarına maruz kalmadım. canım ülkeme harika birli olarak dönme fırsatını kaçırmış oldum böylece. bu arada bu yaşıma kadar harika dörtlüden hangisi olmak istersin diye soran kızlara hep taş adam dedim, bu geyikler sadece kızlarla yapılıyor. taş adam dememin sebebi de belli etmese de içlerinde en duygusal olanı olması. eğri oturup doğru konuşmak lazım şimdi.

çizgi filmlere girmişken az önce aklıma tom ile jerry’nin kanka olduğu bölümler geldi aklıma. tom ile jerry olsalar da arada sırada olumlu paylaşımlarda bulunabiliyorlar kendi aralarında, bunu hiçbir zaman başaramayacak olan ünlü ikililer bir zahmet yorumlara gelsin.

senegal’de seks yok bu arada.

yukarıdaki fotoğraf senegal’in önemli topluluklarından biri olan baaba maal‘ı görüyorsunuz. hepsi maykılceksın ameliyatından olmuş sıradan. onlar için senegal’in bidılzı deniyor. ilkel rock soundu ile günümüzün modern shoegaze zımbırtılarını şeediyorlar, harmanlıyorlar.

gizli kahramanlarımız ı. ve m. hakkında da bir iki kelam edelim. ı.’nın götü kocaman olmuş, bence abartıyor. m.’nin götü bu akşamki derbiden sonra kocaman olacak.

yakın zamanda dünyayı kurtaracak bir başka yazıyla yine burada olurum herhalde.

Categories
05:45 Hikayeleri

nihat hatipoğlu’yla losta doğru

merhabalar ulan. ulan diye ezeringen ve haşin şekilde başladım çünkü bu coğrafyanın insanının ne kadar moloz olduğunu bir defa daha tecrübe ettim, sevgili takipçiler. geçen gün -yapmadığım şey değildir- nihat hatipoğlu’yla “lost’a doğru“yu seyrediyorum. ramazan exclusive programını banttan veriyorlarmış sonradan farkettim. dayının teki dişe kaplama yaptırmadan önce boy abdesti almak gerekir mi eğer almak gerekirse ben şu anda oruçluyum boğazımdan su kayıverirse nasıl olcek gibi bir soru sordu. nihat abi bu yüksek matematik problemini birkaç farklı yoldan çözdü. aklımda kaldığı kadarıyla hepsinin özeti, operasyon sırasında genzinize su kaçmamasına özen gösterindi. soruyu sorana mı üzülsem, nihat abiye mi ağlasam bilemedim. ya baba madem bu işin bir mevduatı var, siktir git iftardan sonra yaptır. gece 11’e kadar açık dişçi biliyorum stüdyo dairesini hem ev hem ofis kıvamında kullanan.

hayır, neyin rekoru deneniyor bu ibadet olaylarında onu anlayabilmiş değilim, ama anlayan arkaşlarım var. sevabın amına koyuyorlar icabında. mesela selim. sarı selim deriz mahallede. onun ağzından aktarayım da delikanlı müslüman nasıl olur öğrenin, sevgili putperestler. geçen ramazanda yine aylağım. yolda askerlik arkadaşım tanju’yu gördüm. hadi babacım yemekler benden, dedi. ben de nasıl oruçluyum nasıl oruçluyum. oruç paçalarımdan akıyor o derece. söylemedim tanju’ya oruçlu olduğumu. bi müslüman davete icabet eder diyip çizdiriverdik niyetimizi. tabi sonra tuttuk 61 gün. ben 34 yaşında adamım kamil, tek gün borcum yok allahu teala’ya. harbiden büyük adamsın, selim. günün birinde tespihi atıp eline mouse falan alabilirsen belki bu yazıyı okursun. işte o vakit yarağı yediğimin resmidir herhalde. beni bulur, yorulana kadar döversin. sonra dinlenir, bide allah yarattı demeden döversin. ama ben de hayatımı riske atacak kadar mal değilim yüksek mühendisim, selim. olurda günün birinde selim 2.0 çıkarsa hiç evime gelip bana dalmaya çalışma. ben zaten kendimi intihar ederim, selim. orospu çocuğu selim. her allahın günü gittiğin ocağını sikeyim selim. o çok sevdiğin beyaz doğan slx’inin camı patlamıştı ya işte o bendim, selim.

daldandala olacak ama söylemeden geçemeyeceğim. kondüsyonunuz oruç tutmaya müsait değilse 6.5 lira verip vicdan rahatlatabiliyormuşsunuz. nihat abi’den çok şey öğreniyorum.

Categories
A Night to Forget

homofobik hemcinslerimi anlamıyorum

homofobi bütün coğrafyamıza yayılan çok büyük bir sorun. okul okumuş insanlar bile dünyadaki ters ilişki gerçeğini hazmedememiş durumda. cuma vaazında, içki masasında, laf arasında nerede olursa olsun bu konuya ucundan kıyısından bulaşılırsa “abi bi kere doğal değil” diye bir cümle çıkıyor ortamdakilerden birinin ağzından.

doğalını yapayını bilemem. durumları değerlendirirken yekün avantaja bakarım. gaylerle sorunum yok. gayler, gay olmaktan rahatsız değil. daha önemlisi gezegendeki gay sayısı ne kadar artarsa, straight insan başına düşen hatun sayısı o kadar artar. mantıklı olalım. hangimiz yukarıdaki abilerden birinin piyasaya dönmesini ister. aranızda hodri meydan diyen varsa, şu dakika tişörtünü sıyırıp baklavalarını saymasını tavsiye ederim. hayatı boyunca kendinden başka ağırlık kaldırmamış bir insan olarak ben 1 ( yazıyla bir) baklava saydım. eğer sizde bu durumdaysanız bilinki zamanında migros poşetlerine yardım ederek tanıştığınız eşiniz, sizi şu gay arkadaşların üstteki 2 aptomiline satar.

hahaha hepsi böyle değil. bu türden çok yok. bunlar seçmece gay, hormonlu gay diye düşünenleriniz de vardır eminim. evet, var. her şeyin incesi var, kalını var. amma velakin rakip rakiptir. kılçık gibi olan gaylerin hepsinin birden heteroseksüel olmaya karar verdiğini düşünün. sevgililerinizi şaraba ve modern caza ihale ettiğinizin resmidir. çünkü kılçık gibi gayler içli insanlardır. çok romantiklerdir lan.

bu işin matematiği budur, sevgili ahlak kumkumaları. hala homofobikseniz soyunuz yakında kurur inşallah. bir dahaki gay pride’da sorun istemiyorum.

Categories
A Night to Forget

cansu cantürk photography

MAL

cansu lisede erkek arkadaşıyla fransızca mektuplaşan bir kızdır. zorlu bir öss dönemi geçirir. sonunda öğrenim görmeyi çok istediği galatasaray üniversitesini kazanır (hangi bölüm olduğu size kalsın). lisede mektuplaştığı sevgilisi niyeti bozar ve olan olur. böylece cansu artık kendini sanata vermiştir. fotoğrafı seçer.

sosyal ağlarda oluşturduğu profille artık tanınmış bir fotoprafçı olur. okul gereği gidip geldi beşiktaş-ortaköy arasındaki yolda farklı çalışmalarını deviantart, facebook, myspace gibi sitelerde olan hesaplarının galerilerinde yayınlar. arada sırada model olur diğer fotoğrafçılara, bilyorsunuz bu mesleğin erbabları kendi aralarında sürpriz paslaşmalar yaparlar.

cansu’nun her anı artık anlamlıdır, konuludur. ölümsüzleştirdiği her saniye anlatımı ansiklopedilere sığmayacak anlama sahiptir. hala whopper menü yemeye devam etmesine rağmen hamburgerine farklı perspektiflerden bakmaktadır. rüyaları da artık bambaşkadır. asla konusuz sevişemez, partnerinin boxerlı, atkılı fotoğraflarını çeker.(bu olay sadece delikanlılığa bakar aslında). sıradan insanların dışında bir çizgisi vardır, farklı bir bakış açısıyla bakabilmektedir olaylara. çünkü o artık sanatçıdır. zaten az önce bahsettiğim sosyal ağlarda mesleği artist olarak geçmektedir, diğer bütün bilgilerini de yabancı dilde girer. henüz fotoğraf makinası ile vapurla kadıköy’e geçmemiş olmamasına rağmen uluslararası iş tekliflerine açıktır.

cansu böyledir, anası babası paniktedir.

not: friendfeed’e yolladığım bir cümle yazdır bunları bana. cansu cantürk ismi kurgu olsa da etrafımızda çok cansu olduğundan hayal ürünü diyemeyeceğim. mottosuz olmaz,  fotoğrafçıların çoğu gerizekalıdır.

Categories
A Day to Remember

kanada’ya kanamadım, obama’ya kıyamadım

ağıza oturan isimde son nokta : hüseyin barak obamaboş vakitlerimde çok fantastik türküler yazıyorum. özgeçmişimde de belirttim bu durumu. boş vakitlerinde kitap okuyan tiplerden çok daha samimi olduğumu düşünüyorum.  hemen her gittiğim iş görüşmesinde cv’mimdeki bu ayrıntıyı soruyor aylin hanımlar. mülakatlarda muhattap olduğum insanların yarısı aylin. sevda, selin, ebru, nil falan da çıkmıyor değil, ama hep o mecralarda geziyor isimler. mesela bir şefika yada raziye yok. her neyse. şirketlerin aylin hanımları “hobilerim bölümünde türkü yazdığınızı görüyorum” diyip kaşlarıyla soru işareti koyuyorlar cümlenin sonuna. evet diyorum; yöre, hava demeden türkü yazarım. son türkümü de nobel barış ödülü alan obama‘ya yaktım.

kanadalıları sevmem. yüksek standartlara sahip orospu çocuklarından başka bir şey değiller. amerikalılar öyle mi allaşkına. amerikanya’da hiçbi’ nane olmasa çeşit çeşit köprü var. çift katlı köprü var. kırmızı köprü var. kaldıki obama gibi şahane bir piresidentesi de var. nobel barış ödülünü alması için karizması bile yetti. ne karizması lan, kara kuru çitlenbik gibi herif diyenleriniz olabilir. yanılıyorsunuz dostlarım. her afroamerikalı’nın en az 20-25 santim karizması var. yok abi karizma bu ödül için kriter değil ise neden aldığını anlayamadım. ırak’tan ince ince çekiliyor diye olabilir mi acaba. ırak’tan çekilip afganistan’a yeni kuvvetler gönderenlere mi veriyor olabilir mi norveç varikoselle mücadele derneği?

anlamadığım bir şey daha var : küçük tayyip yıllardır icraat, ayladır açılım yapıyor fakat fahri doktora ünvanından başka bir bok alabilmiş değil. norveçli bunaklar sırf “al sana zenci” diyebilmek için obama’ya ödül vermedilerse ne olayım.

Categories
05:45 Hikayeleri

nafile

fotoğraf

günlerim sanki boşa geçiyor. yıllardır tanımama rağmen bazen kendimden korktuğum oluyor. bu cümleyi özellikle yazdım. gelip biri “kendini asla tanıyazmazsın dostum. x abc’de şöyle yazmıştır…” diye bir yorum yapsın, engin dağların filozofu kesilsin diye. felsefe çok boş bir şey.

hayatın anlamını kuruçeşme sahile demirlemiş ufak bir kayıkta şarap içerken anlayacağımı hiç sanmıyordum. yağmurun hafif bir şekilde yağması yüzünden altına girdim, düşündüm ve her şey değişti. artık paraya değer vermiyordum ahahah evet gerçek bu. sonra yağmur kesildi, karaya çıktım ve başladım yürümeye. yürüdükçe gördüğüm insanlar, arabalar bana başka bir şeyi öğretti; para bu dünyadaki en önemli şey.

diyorum ya… düşünceler, duygular nafile, her şey nafile. beyhudelik öpüyor işte her şeyi.

fotoğraf

Categories
Unuttuk Sevişemedik

seks ürünü olmayanlar

var böyle insan toplulukları, nasıl dünyaya geldikleri konusunda herhangi bir fikir sahibi olamadığım. hareketleriyle kendilerini belli eder bunlar. halk arasında genel olarak orospu çocuğu olarak anılıyorlar ancak bu toplumsal yanılsamadan kurtulmalıyız. bunun hayati önemi var.

düşünün ben sevişme esnasında partnerim olan hatunu tokatlıyorum durmadan, üstüne bir de dünyanın en komik pozisyonlarına giren adamım. böyle “macara“lardan birinde bir gizli kamera beni kaydediyor ve görüntülerim internete düşüyor. bir de ben sürekli insan önünde olayım işin gereği, mesela hmmm ana haber bülteni sunayım, anchorman’im yani. her şeyden sonra milli sevgimle, insani değerlere olan saygımla ve atatürkçülüğümle işime devam ediyorum. bu durumda olan biri var mı bilmiyorum ama olsa ne deriz ona ?

macara doluymuş amarika

Categories
05:45 Hikayeleri

fotoğraf albümü # 1

eskilerden bir yazı daha. bu tip hikayelerin devamı seneler sonra yine buradan gelecek, hiç merak etmeyin.

bu da benim ailem

ilk olarak şu ayakta duranlardan başlayalım, önce küçüklerimi atalım diyorum ben. solda ayakta duran kişi büyük amcam demir. kendisi tiyatrocuydu, ailede de pek sevilirdi. işinde de başarılıydı oldukça, batının en tanınmış oyuncularından sayabiliriz onu. büyük törenlere davet edilirdi, kırmızı halı üzerinde yürürdü falan. arada bir beni de alırdı yanına, takılırdık amca-kuzen. şimdilerin bekımı neyse o zamanlarda da amcam öyleydi, genç kızların yüreklerini hoplatırdı. hergün üçer beşer götürürdü hatunları, beni de kapıya dikerdi yengemi gözetlemem için. 32 yaşına kadar pekçok oyunda rol aldı, daha sonra hastalığı yüzünden işlerine ara vermek zorunda kaldı. hiv virüsü taşıyordu, üç sene sonra da yengemi dul, beni amcasız bıraktı.

ortada ayakta duran melahat halam. kendisini hiçbir zaman sevmedim hatta ifrit olurdum her hareketine, aaah ahhh sen benim halam olmayacaktın bak ben sana şimdi neler yapardım diye düşündüğüm çok olmuştur kendisi hakkında. dönemin kadın hakları derneği başkanıydı, yanına kendi gibi 15-20 kadını daha alır beraber mitinglere giderlerdi, hergün kendisini televizyonlardan izlerdim, o cırtlak sesi hala kulaklarımda. sonra kocasında tarafında aile içi şiddete mağruz bırakılan kadınların yardımına koşardı, karı-koca arasına girer, kendi girdiği yetmiyormuş gibi bizi de olayın ortasına sokardı. ağzı burnu patlak kadınları eve toplardı, geceyarısı bunları döven kocaları bizim malikaneye basardı. bahçıvan  nuri amcayla ben bu yüzden çok dayak yedim. kendisi hiç evlenmedi, şu an 189 yaşında ve büyükada’da kendi malikanesinde kalıyor. kendisine şöyle seslenmek istiyorum: “hala hala, bizi çektirdiklerin yetti, gelme adadan buraya, senin amına koyim ben siktiminin bakiresi, manyak hayvan azgın karı” ohhh rahatladım.

ayakta sağda duran küçük amcam cafer. kendisi tam bir maldı. dedemin bankada duran parasıyla girip baıtrmadığı iş kalmamıştı, tam bir sektör canavarıydı. yalnızca ticarette değil her konuda beceriksizdi. karıya kıza ağzı laf yapmazdı. bu yüzden hayatı boyunca bir sevgilisi bile olmadı denyonıun. mahallenin küçük çocukları tarafından taşak malzemesi seçilmişti. ufacık çocukları bunu sopalarla kovalar, yoruldukları zaman ise taş yağmuruna tutarlardı bu denyoyu. ailemizin yüz karasıydı. aynı zamande üstünde lanet vardı ibnenin. gittiği her yere uğursuzluğunu yayardı. babamın amerikan iş arkadaşı henry nin memleketinden getirdiği ford marka arabının bozulmasına sebep oldu. bu da bardağı taşıran son damla olmuştu. dedem bunu trablusgarpa savaşa yolladı. komutanlar bunu tek başına düşmanın üstüne salmış zaten, geberdi kurtulduk
oturanlardan sağda duran kişi dedem, pek bir muhterem insandı. hayatı boyunca haram paraya el uzatmadı. bizleri en iyi şekilde yetiştirmek için elinden geleni yaptı. babannemi de çok severdi. mithat paşanın çok yakın arkadaşıydı. en sevdiği şey rumeli türkülerinin bulunduğu taş plağı gramofona takıp babanemle dans etmekti. sonradan rock müziğe yöneldi, pink floyd ile beraber çalıştı falan, tam hatırlamıyorum orasını ama iyi adamdı.

sağda oturan ise babannem, adı elanor, kendisi rum orospusuydu, yaşı biraz kemale ermeye başlayınca masabaşına geçti ve pezevenkliğe başladı. sonra onun haline üzülen dedem onu bu bataklıktan kurtarıp evinin hanımı yaptı. lakin uslu durmayan babannem bu işlere el altından devam etti, dedem de karşı çıkamayacağını anlayınca “eh napalım abi, beterin beteri var” felsefesiyle hareket ederekten ona izin verdi. tez zamanda istanbulun en büyük genelev patroniçesi olan babannem bu işin ithalatına başladı. istanbula yığınla baserabyalı eflaklı boğdanlı devşirme orospular geliyordu. karaköy’de 5 şubeyle hizmet veriyordu babanemin kerane zinciri. yenimahale, laleli ve üsküdarda birer şube daha açıldı. benim düşüncelerim pek net değildi babannem hakkında, acayip bir kadındı babannem

%d bloggers like this: