Categories
Cihangir Yokuşu

balgamlı asfaltlar

herkes her şeyiyle halis olsun diye giriyor google’da başlığı arattığım karşıma çıkan ilk site. sonra halis olmak dedim google’a halis olmak ihlas ile mümkündür dedi, sonra muhabbet fedaileri adlı nurcu bir site çıktı karşıma.

hayatımda hiçbir şey yapmadan geçireceğim zamanların bana en çok şeyi öğreten zamanlar olacağını tahmin etmezdim. hiçbir şey yapmıyorum gerçekten. nedense beyazıt’ı ve eminönü’nü gezmeyi özledim. işportacıların sloganlarından best of hazırlayabilirim sizin için. trenin kalkmasını beklemeyi de, çöp toplayan çocukları izlemeyi de özledim. hüseyin avni dede’yi de özledim aslında (fotoğraf salih ağıra ait ve tabii ki yine izin almadan kullandım), ben de onun gibi acılarımın saltanatını sürüyorum şu an.

sonra internet geldi, her şey değişti. facebook’ta çok fazla takipçimiz var. eski yazıları okuyorum da bazen öyle saçma şeyler var ki, şimdi gelen reputasyonun sorumluluğu ağır. utanıyorum ey okur. aysun kayacı hala utanmıyor ama.

hayatın bana öğrettiği en güzel şeylerden biri karşıma çıkan her şeyi çok da sikime takmamam gerektiği oldu.

şimdi şuraya yazmaya gelirken aklımda bir dünya şeytanlık vardı ama avni dedenin gözleri duygulandırdı herhalde beni. bütün duygusallığım birkaç internet sitesine girince yerle bir oldu. hatta şu an fotoğrafçılarla taşak geçesim var. hislerim beni kuyumcu vitrini kulaklı metalcilere yönlendirdi. bomboş otobüslerde ayakta duranlar neden hep metalci oluyor ey okur?

formspring’ten de tonla soru geliyor. adsl olmasaydı bu kadar soru gelmeyecekti eminim. hepiniz servis sağlayıcınızın size sunduğu internet hızı kadar özgürsünüz aslında, unutmayın bunu da. sorulara döneyim, kimi sorular bana eski sevgililerimi hatırlatıyor. sevgili demişken son yazımda ankaralı kızlar üzerinden toplumsal gerçekleri gün yüzünden çıkarmıştım. o zamanki fikirlerim doğruydu, bugün bir kez daha anladım. müstakbel partnerine yatak odasının kapalarını “bu gece beni mantı gibi ye” cümlesiyle açanlar var. hayatım film şeridi olsa sevgililerimin olduğu her şeride ayrı ayrı işerim.

bu arada sevişme demişken, bu işi lüften sadece kızlar yapsın. erkekler mümkünse sikişsinler.

Categories
Human Race Must Be Destroyed

bir kimseye amcık ağızlı götveren deme hakkım


hola. sıcaklığın mevsim normallerine dönmesiyle birlikte ben de ait olduğum yere, monitörün önüne, dönmeye karar verdim. ilk anda yerimi yadırgamadım desem yalan olur. şu an oturduğum yer, yıllardır oturduğum yer değildi. çok uzun zaman olmuş dedim ve arkama yaslandım. uzun zamandır yazmadığımı bir zamanlar göt yanaklarıma tam uyumlu bürosit marka kolçaksız büro koltuğumdaki oyuğun formunu kaybetmesinden anladım, sevgili okur. yoğun gündem ile ilgili bir su kasidesi beklerken götümle ilgili bir güzelleme ile karşılaşmanın sizleri nasıl da hayal kırıklığına uğrattı değil mi. hepinizden bu yersiz girizgâh için özür dilemek istiyorum fakat yapmam lazımdı, bir şekilde götüme minnet borcumu ödemeliydim. bu borcu ödemek için de peşi sıra  “iyi ki varsın götüm” yerine hiç olmamış kısa bir hikayenin içinde götümden bahsetmeyi uygun gördüm. götüme de bu yakışırdı.

her neyse. her şey müjde ar‘ın thoreau ‘cu olduğunu açıklamasıyla başladı. şu durumun bende yarattığı travmayı bir düşünsenize : televizyonu açıyorum ve müjde ar arka arka “toro toro” diyor. o kadar ki, kamera kadrajının dışına kocaman bir miura boğası bağlamışlar da kadın periyodik aralıklarla “toro toro” diyerek hayvancağızı sakinleştirmeye çalışıyor zannettim. bir süre sonra toroların yanına devlet, tahakküm, alt dudak gibi terimleri de eklemeye başlayınca şunu anladım; beyler kadın saçlarına gölge yaptırmış ve anarşistmiş. okan bayülgen‘in kafasını zaten biliyorsunuz. toplumumuzun tabularını birer birer yıkıyor. çok büyük ve pöpüler bir anarşist.(!) bu arada sizlere çok acayip bi’ haberim var, tuna kiremitçi‘de anarşist olduğunu deklare etmiş. kadife ceketin içine missouri üniversitesi baskılı tişörtünü giydiği günler son derece anarşist oluyormuş.

madem bu ülkede bu kadar zıpır bu kadar sınır tanımaz bu kadar kural bilmez insan var; neden hâlâ telefonun diğer ucundaki arkadaşıma amcık ağızlı götveren dediğim için dolmuş sırasındaki insanlardan 4 numara bakışlar yiyorum. sabah koşusunda beyaz spor ayakkabılarına bulaşmış köpek pisliğine bile çok daha merhametli baktıklarına eminim. hele hele yaş ortalaması biraz yüksekse “amına koyayım” demem yetiyor. önce bakıyorlar sonra da kafalarını iki yana sallıyorlar. büyük ihtimalle şöyle düşünüyorlar : “hiç umut yok, artık dejenere oldu.”

bu tayfadan olup da bu blogu okuyan bir fert varsa -ki varsa zaten uzatıp kendi götümü sikeceğim- topunuzun tillahını sikeyim. sabahtan akşama kadar anne-bacı-amca-elti-teyze-mürebbiye sekstetinin birbirine kaynamasını konu alan dizileri imtina etmeden seyrederseniz, sonra adamın biri bir başka birinin amına koyunca dejenere oldu. cemiyet hayatının önde gelen isimlerinin size aşılamaya çalıştığı anarşist kültürden hiç mi vitaminlenmediniz. hepsini geçtim, hiç mi okan ‘the anarşist’ bayülgen seyretmiyorsunuz.

görebileceğiniz üzere birçok konuda birçok derdim var. şu beni ve benim gibileri umutsuz vaka diyerek ıskartaya çıkaran teyzeleri ve amcaları “yerleşik gelenekler” durağında bırakıyorum. görsel medyanın oluşturduğu plastik kültüre ise söylenecek pek çok şey var aslında. mesela, am diyerek başlayabilirim bunlara. çünkü kaçınılmaz olarak her trend olan şey gibi anarşizmin de asi karılara sahip olmak isteyen henüz milli olmamış çocukcağızlar tarafından emilerek altı boşaltılıyor. negzel.

Categories
Anal İz

birtakım olaylar

eveeet. geçirdiğim bir dizi operasyondan sağlıklı, mutlu ama huzursuz ve rahatsız biçimde tekrar karşınızdayım. istirahat süresi boyunca yine bazı olayları kafaya taktığımdan huzursuzluğum ve doğuştan olup engelleyemediğim sebeplerden dolayı rahatsızlığım devam ediyor. yine de her şeye rağmen hayat çok güzel. tekrar alemlere atılıp çılgın, halı sahalara dönüp gol ve meydanlara çıkıp kızlara laf atmak çok güzel şey.

sosyolojiye duyduğum saygı ankaralı kızların bir bireymişcesine sahip olduğu ortak özelliklerden ileri gelir. bunu daha önce milyon kez söyledim başka yerlerde, burada da söyleyeyim. bu konuyu tamamen aklımdan çıkarıp ayağı champ elysee’ye basmış, gözü londra, new york falan görmüş, e haliyle kukusu da küçük hepere hayır diyemeyecek olan bayanlarla arkadaşlık yapmaya karar vermişken, yurdumun has ankaralı kızlarını bana hatırlatanlara kucak dolusu sevgiler her şeye rağmen.

an itibariyle birkaç haber sitesine yoğunlaşıp tamamen dikkatimi oraya verdikten sonra yazıya geri dönüş yapsam da ne yazmaya çalışıyor olduğumu anlamak biraz zamanımı aldı. doktoru aradım, durumu anlatmaya çalıştım, narkozdandır dedi. neyse konuya geri dönmeli artık.

ankaralı kızlar yavaş yavaş olayın farkına varıyor çünkü önlerinde ibretlik vakalar var. ankaralı yasemin albümüne ismini veren “çıldıralım” şarkısının yanına “bitti bu flört”, “kurnazsın”, “kaldır kollarını”, “bomba” ve en merak ettiğim şarkı olan “atım arap”ı bir albümde topluyor. yorum yapmadan başka bir örnek veriyorum, o da voleybolcu neslihan demir. eskişehirli olmasına rağmen ben ankaralıyım diye bağırıyor, çin master turnuvasında türkiyeden en çok neyi özledin sorusuna “pilav üstü kuru ahaha” diyecekmiş gibi görünüyor. ayrıca kendisinden deodorant üreten şirketlerin pazarlama sorumluları da epey rahatsızmış. yapma etme neslihan, kendine çeki düzen ver.

bu konu üzerinde fazla yoğunlaşmamın bana yaşatması olası cinsel soğukluğu erken farketmem iyi oldu. blogdan sevgili okurlara iletmek istediğim bir şey var. iki, tercihen üç yabancı dil bilen, hayata pozitif bakan, sosyal yönü kuvvetli, eli yüzü düzgün bir kız arkadaşla beyazıt-kapalıçarşı- eminönü arasında dolaşığ alışveriş yapmak istiyorum, bilginize.

Categories
A Day to Remember

kılıçdaroğlu rüzgarı


pek modern ülkemiz fellah tayfasının tekeline düşmesin kafasıyla yıllardır chp’ye oy veren insanlar, gecenin şu pompaya en müsait saatlerinde büyük ihtimalle oturmuş haber sitelerini okuyarak siklerini sıvazlıyorlar. yok lan, baykal prodüksiyonla falan alakası yok. neden peki, çünkü “solda” küskünler barışıyor.

neye darıldığı artık unutulan küskün kamer genç’in mesajı vermesi, geçtiğimiz yerel seçimlerde gönlü alınan tecrübeli küskün murat karayalçın‘ın parti yönetimine pike yapması gibi haberleri ayrı ayrı sekmelerde açıp tekrar tekrar okuyup elektrobugi yapan insanlar canlanıyor gözümün önünde. peki ya cumhuriyetle yaşıt olmasına rağmen ufak bir galaksi büyüklüğündeki çantasını hâlâ ilk günkü kondisyonuyla taşıyabilen rahşan ecevit. ve rahşan ecevit’in yanında getirdiğini iddia ettiği bülent ecevit’in ruhu. her seçim öncesi chp’ye geçme sinyalleri verip son anda geçmeyen yılmaz büyükerşen‘in bu sefer harbiden altı ok’lu formayı giyeceğinin mesajlarını vermesi. oğlum(!), bir chpli bir solcunun en mutlu günü bugün olsa gerek.

tüm bu kafa tokuşturmaların, uzlaşmaların, birleşmelerin üstüne kılıçdaroğlu’nun ağzından yolsuzluk ve yoksulluk kelimelerinin ardarda çıkması ve alt komşumun garaja geçerek arabasından bize çelik’in yorumuyla 10. yıl marşı’nı son ses dinletmesi. tüm bunlar bana resmen ülke çapında bir ayinmiş gibi geldi.

merhaba. memleketin çeşitli yerlerinden anahaber bültenine bağlanan kofti spiker ağızlarına daha fazla devam edemeyeceğim. o yüzden bundan sonra söyleyeceklerim pek çoğunuzun pek hoşuna gitmeyecek. kemal kılıçdaroğlu yerinde olsam ilk iş günü itibariyle önce chp kadın kollarını sonra da chp’yi lağvetmek için gerekli olan dilekçeyi ilgili makama veririm. chp’yi genelnekten statükocu olduğu için, kadın kollarını da artık tayyörün modası geçtiği için.

yanlış anlaşılmak istemem, yanlış anlayanın da amınakoyayım : kemal kılıçdaroğlu‘yla bir sorunum yok. kendisi yolsuzluk yapanları sikertmek branşında çok başarılı bir atlet. yalnız zamanında kendi tekellerini yaratmış bir partinin taze genel başkanı yoksulluğu bitireceğiz, üzerine de tüy dikeceğiz minvalinde beyanatlarda bulunursa  “abim yavaş gel” çekmek zorunda hissederim kendimi. çıkıp şunu dimdirekt söylese : “arkadaşım hepimiz patates yetiştireceğiz, herkesin karnı doyacak ama sefalet içinde yaşayacağız”. oy vermekle kalmam götümü de veririm. borç yükü artmayacak, işsizlik azalacak, enflasyon azalacak. alice harikalar diyarı’nda amınakoyayım.

kurultay’daki bu şenlik havasına hiç şaşırmıyorum. çünkü chp delegeleri kemal sever. yakın örneği kemal derviş. uzak örneğini hepiniz biliyorsunuz. lan bu arada baykal’a da çok ayıp oldu. gerçi ben bu baykal canlısının kafasının nasıl çalıştığını halen anlayabilmiş değilim. istifa etmek için binlerce neden varken sen git aralarından seks kasedini seç. sevgili baykal, senelerdir tek iktidar hamleni o kasette gördük. tam oy verecektik, istifa ettin. oldu mu şimdi.

Categories
Cihangir Yokuşu

yeterince asi olamıyoruz

kabul edelim bunu, yapamıyoruz.

bu hayatta hiçbir şeye üzülmedim istiklal caddesine döşenen kaldırım taşlarından galatasaray lisesi önüne denk gelenlere üzüldüğüm kadar. ne zaman havalar biraz ısınsa, tam kış bitti yağmur çamurdan kurtuldum derken aktivist, heyecanlı, hoplayan zıplayan gençlerin istilasına uğruyorlar. bu gençler hayatlarında hiçbir şeyi organize olarak yapmadıkları için her gün farklı bir üniversitenin isyankarlarını taşıyorlar.

bugünün programında tkp’li öğrenciler vardı. ben de daha isyankar biri olarak propagandhi dinleyerek istikalde yürüyordum. mor rengin hakim olduğu vasat bayanlardan -üzgünüm ama çok daha güzel travestiler var beyoğlunda- ve yağlı saçlı-bakımsız sakallı-aylık 10 lira su faturası ödeyen öğrenci evi sakini baylardan oluşan topluluk “akepeye boyun eğmeyeceğiz”le startı verdi ***. 50 metre ileride bekleyen polisleri kesen anlık utangaç bakışlar da gözümden kaçmadı değil tabi. bunların dışında elinde kamerasıyla “youtubea upload edeceğim” mesajı veren, upload ne demek sorusuna hızlıca cevap verebilecek, ortamın teknoloji takipçisi bilişimci çocuğuyla elinde megafonla bunlar bir şey değil msnle falan her türlü ideolojik ve sıcak sohbete varım diyen beyefendisi diğer not ettiklerim arasında.

şimdi söylemek istediğim şeyi benden çok önce ilker yasin söylemiş:

evet sayın seyirciler, elin zencisi, elin arabı ‘hat-trick’ yapıyor, bizim hakan’ımız, bizim oktay’ımız uyuyor

mustafa sarp asist yapar, siz yapamazsınız diyorum.

***(burada da parantezi açmak şart oldu şimdi, lütfen bağırıp ses tellerinize zarar vereceğinize fanzin falan çıkarın, söz uçar yazı kalır, değil mi ama, olmadı sivilin yazılarına yorum yazın. bu arada eğer üniversite birinci sınıftaysanız fanzin çıkarıcam diye boşuna kendinizi de etrafınızdakileri de -özellikle mail listenizdekileri- kasmayın, önce bir dersleri verip ikiye geçin, bi nefes alın hele)

Categories
05:45 Hikayeleri

hayat sevince güzel

bu lafı kim söylemişse baştan savma iş yapmış, çünkü detaya girmesi gerekiyordu. onun yerine detaya ben giriyorum, ayşecik’ten böyle bir şey beklememek lazım.

mart ayının gelmesiyle birliket… ehehehe yazının devamını tahmin etmek zor olmamalı. istanbullu okurlarım eğer kedi konulu bir yazı bekliyorsa daha vahşi olmalarını önerir ve en yakın hayvanat bahçesinin darıca’da olduğunu hatırlatmak isterim.

efendime söyleyeyim, otobüslerde metrolarda manitalara abanmalar, değdirme uğraşları, naz kırışlar, hadi ama nolurlar, fast food restaurantlarda menünün yanında manitayı götürmeler, kafelerde kıstırmalar, yalan romantizmler, öğrenci evlerine hadi akşam bize içmeye gidelim davetleri… hepsine son zamanlarda çok daha rastlar olduk değil mi?

yaz da geliyor. güneylere inmeler, festivallerde coşmalar, 35 derecede piyasa yapma çalışmalarına az kaldı. hayvanat bahçesine göndermediklerime şöyle gelsin de onlarla insanat bahçelerini konuşalım (a tribute to  otomatik portakal).

evet güzel insanlar, çok da bokunu çıkarmadan verin veriştirin birbirinize. aman köşe yazarı olacak kadar dolu olmayın yaşananlardan sonra. en sonunda da deftones olun bir güzel, diamond eyes tüm müzik marketlerde.

bir de insanın başka biriyle yeni ayrılık yaşamış eski sevgilileri tarafından aranmaya bu mevsimde başlanması ilginç bir durum. ben gelişine vurmaya devam edeceğim siz geldikçe.

Categories
Cihangir Yokuşu

blog ödülleri

Merhaba

Topluluk Blogları Kategorisi’nde yer alan http://www.62ytl.com adresli blogunuz, ön değerlendirme sürecinde incelenmiş ancak gerekli şartları sağlamaması nedeniyle kabul edilmemiştir. Bir hata olduğunu düşünüyorsanız lütfen bizimle iletişime geçin.

Blog Ödülleri Ekibi
www.blogodulleri.com

toplum bu tip bloglara hazır değil, biliyorsunuz. zaten pötibör bisküvi sponsorluğundaki bir yarışmayı kazanmak çok saçma olurdu. ayrıca kar amacı gütmeyen ticari kaygılardan arınmış bir kurum olduğumuz için sikimizde de değil. sik dedim de aklıma geldi. artık küfür etmemeye çalışıyorum. işbu konu hakkında geçen sene yediğim haltlar için linki takip edebilirsiniz. (#)

Categories
05:45 Hikayeleri

üniversiteyi kazandırıyoruz

Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü…

Sevgilisiyle üniversite yerleştime sınavı tercihi formunu doldurabilmiş şanslı erkeklerdendim ve bana yukarıdaki bölümü yazacağını söylemişti. Bu olayın aklımda kalması ise o an zihnimde beliren şeylere dayanıyor. Normal bir insan acaba o bölümün eğitimi, hocası nasıldır; mezunu ne çıkar diye düşünürken ben sevgilimin o zamana kadar bana neden vermediğini düşünüyordum.

evet, yuvarlakları taşırmadan…

Categories
Cihangir Yokuşu

dolmuş taktikleri


2 gün önce eski bir arkadaşımla karşılaştım. eski arkadaşım, 4 ay önce dolmuş sırasında tanıştığı bir kızla önümüzdeki yaz evleniyormuş. sadece bu cümle ile bile bu arkadaş için neden eski sıfatını kullandığımı anlayabilirsiniz. eskidiğinden haberi olmayan arkadaşım iki gün öncenin yarını için -ki o gün, dün oluyor- randevu kopardı benden. “ölümü gör kızla tanışacaksın” falan diyor. eyvallah, dedim. hatta -tamam lan, dedim.

bir taraftan düşünüyorum : şu sıralar güncel olarak kullandığım arkadaşlarım resim kursunda, klasik müzik dinletisinde, açık hava atölyesinde, istanbul film festivalinde falan tanışıyorlar. karanlık sokaklarda öpüşüp, tek kişilik yataklarda sevişiyorlar. kurumsallaşması muhtemel çiftlerimizie dönüyorum ve dolmuş gibi umumi bir ortamda tanışıp, hayatlarını birleştiren insanlar ne kadar fantastik olabilir ki lan diyorum. yol boyunca bu tür örnekleri çoğaltıyorum. tuvalet kuyruğunda tanışsaydınız lan bari diyip ehehehe şeklinde gülüyorum. kendi kendime taşak geçiyor, eski arkadaşımı itin götüne sokuyorum. eylemlerime devam ediyorum, ta ki müstakbel gelinimizi görene kadar. hatunun detaylarını vermeyeceğim, ama şu kadar söylüyorum : güç bu kızda çok yoğundu. özellikle kızın kalça ve göğüs dönencesinde. içimden eski arkadaşıma bravo çektim. bravo çekmekle kalmayıp eski arkadaşlar kategorisinden kadim dostlar kategorisine taşıdım adamı.

bu arada 10 yılı aşkın süredir dolmuş kullanıyorum. üstelik son 4-5 senedir profesyonel anlamda kullanıyorum. hiç karşıma evlenmelik giderli kız çıkmadı. gerçi kafasını nadiren insanlara çeviren bir insan olmamında etkisi vardır. ahaha şimdi okuyunun büyük kısmı profesyonel dolmuş yolcusu tipolojisinde kaldı. tabi hala okuyucu varsa. zira yazmaya yazmaya okuru da tüketmiş olabilirim. neyse. evet, ben profesyonel bir dolmuş yolcusuyum. siz farkında olmayabilirsiniz, ama benim gibi çok insan var. peki ne bok yeriz biz ?

öncelikle dolmuşu bir araçtan çok bir kültür olarak kabul ederiz : dolmuş kültürü. otobüs, sinema ise; dolmuş tiyatrodur. dolmuş yolcusunun çehresi farklıdır. düz dolmuş yolcusunun çoğu mal ve zengindir. eğer dolmuş sabah vakti oje, geceleri de buram buram votka kokuyorsa, mal ve zengin hattına düşmüşsünüz demektir. biz biliriz ki bu debiller 7,5 kişilik dolmuştaki o yarım koltuğa kesinlikle ve kesinlikle binmezler. bunun yerine gece ayazında beklemeyi tercih ederler.  “ben burada gidemem” mimiğini yakaladığımız vakit önümüzde kaç kişi olduğu farketmeksizin süzülerek o yarım koltuğa otururuz. yapılan alışverişten sadece en öndeki malın haberi vardır. önümüzdeki diğer insanlar ise ne olduğunu anladığı vakit, araç çoktan tarlabaşı’na inmiştir.

uzman titri olan bir yolcu için en önemli kriterler; güvenlik ve konfordur. sanılanın aksine en güvenli koltuk şoförün yanındaki koltuktur. tabi koltukta emniyet kemeri varsa. ön koltukta emniyet kemeri yoksa dolmuştaki bütün pozisyonlar eşit şekilde güvenlidir. yani güvenli değildir. yani 2 : dolmuş kaza yaparsa ölürsünüz.

konfor herkese rölatif bir kavram olup herkesin sevdiği yer farklıdır, ama bütün proyolcuların birleştiği bir nokta vardır ki şoförün arkasındaki koltuklar lanetlidir. çünkü o koltuklardan birine oturmanız gerekirse diğer yolcular tarafından şoförün muavinliğini yapmaya zorlanırsınız. şoföre para uzatır, para üstlerini yerine ulaştırırsınız. arka koltuktaki yolcular seslerini kaptana duyaramazsa kendinizi sorumlu hisseder “müsait bir yerde inecek varmış” dersiniz. o nedenle genelde cemiyetimiz mensupları arka koltuklardan birini tercih eder. “ama arkada 4 koltuk var?” dediğini duyar gibiyim buraya kadar yazıyı okumaktan üşenmemiş sevgili gözlüklü. 4 koltuktan en ideali sağ cam kenarıdır. bu koltuğu kaparsanız kimseye bulaşmadan inebilirsiniz. sol cam kenarı da iyidir, ama kapıya ulaşması biraz külfetlidir. orta ikili ise risklidir. sağınıza veya solunuza yada sağınıza ve solunuza şişman insan oturması halinde ayvalık tostu gibi olursunuz. ekstrem örnekler gibi gelebilir fakat bunların hepsi yaşanmıştır.

bi’ de yukarıda anlattığım evliliğe yelken açmış çifti unutun. onlar istatistik dışıdır. dolmuşunuza çok şahane kızlar binse hatta bu kızlar iki yanınıza ayrıca kucağınıza otursa bile oralı olmayın. çünkü bu hatunların hiçbiri size vermeyecek. kucağınıza oturan da cam kenarına geçmek isterken dengesini  kaybedip, üstünüze düştü.

saat 0408 ve ben sıkıldım.

Categories
Anal İz

bencil bi yazı olcak galba

hastalığın kazandırdığı hayatı siktir edebilme yetisinden midir bilinmez. artık daha bi siktir eder, daha bi KGG modundayım. insanlara karşı, topluma karşı duvarları kaldırmak mıdır bu acaba.

fotokopiden bi kitap fotokopisi istediğimde adamcağız “abicim hazır değil ama istersen diğer araya hazırlarız” dediğinde normalde “tamamdır ben 1 saat sonra gelirim” demek gerekir. ama içten içe lan şimdi olsaydı elimizde not ne güzel takip etçektik derste denir. bu iki cümleyi birleştirip “hassiktir ya. nese ben 1 saat sonra gelirim” dedim. hem hayal kırıklığı, hem sitem, hem de içtenlik barındırıyor burada “hassiktir ya” tümcesi. ne güzel.

okulda bir konferans ayarladık çok değerli bi hoca lütfedip gelecek. şu an 110 kişilik salon için feyzbukta 98 attending var. şimdiden sölüyorum attendink yapıp da konferansa gelmeyeceklerin amına koyayım.

sikiyim çok küfür etmeye başladım ak.

beni tanıyan, küfürü yalnızca duru bir içtenlikle ettiğimi bilen insanlarla konuşurken, onların nazikliği ve kibarlığının yanında hiç sırıtmıyor küfürlerim. nedense “daha dün ottum bugün koktum” modundaki insanlar çok yadırgıyorlar.

bu bencil yazıya son not: itü’deki anadolu ekolünü sikiyim. ey insanlar! size gidin sartre, kafka okuyun; edie piaf dinleyin demiyorum. nasıl ki cuma namazında soğdaki soldaki amcalardan göz ucuyla kopya çekip yedirtmeye çalışıyorsanız allaha. sağdan, soldan kopya çekin. içten yapamasanız da dıştan insan evrimine yakın durun. siktirmeyin belanızı.

en son not: gsü’deki fransızca hocası da bağcılar’da oturuyorsa 92Ş: Bağcılar – Şişli, Çağlar Arası Düğmeye Basınız kitabımı artık yazmam gerek.

Categories
A Night to Forget

balık etli kız geometrisi

balık etli kızların erotik bir geometrisi olduğunu düşünüyorum.
2 dakika öncesine kadar bu görselin altında temiz bi’ 40 satır vardı. ebru şallı’nın daha fazla incelmemesi gerektiğinden, nanoteknoloji ilminin bile bu kadar ince bel üretemediğinden, mazallah bir tarafı düşerse yedek parça bulamayacağından falan bahsetmiştim. sonra hepsini seçip, sildim. yiyin tribimi.

Categories
A Day to Remember

düşünün

düşünün. bugün 1700 kalori yaktığınızı ve vermeniz gereken 26 kilo olduğunu düşünün. koşmanız gereken bir maraton olduğunu ve sol bacağınızın olmadığını düşünün. göç yolunu unutan bir kuş olduğunuzu düşünün. gökyüzünden süzülerek düştüğünüzü düşünün. dönmemek üzere uzak bir yere gideceğinizi ve arkanızda bıraktığınız tek kişinin aslında sizi tanımadığını düşünün. masum olduğunuz halde idamla yargılandığınızı düşünün. günde 14 saat çalıştığınızı, emeğinizin ederinin tek somun ekmek olduğunu fakat isyan hakkınızın olmadığını düşünün. bir barış elçisi olduğunuzu ve yol kenarında tecavüze uğradığınızı düşünün. aktivist olmadığınız halde coplar altında ezildiğinizi düşünün. en kötü ihtimalle önünüzde yaşayacağınız 40 yıl olduğunu ve kamboçya’da bir mayın tarlasının ortasında olduğunuzu düşünün. alzhemir’dan muzdarip nobel ödüllü bir fizikçi olduğunuzu düşünün. eşcinsel olduğunuzu ve tek güvencenizin komşularınızın onayı olduğunu düşünün. kör olduğunuzu düşünün. müziğin hiç varolmadığını düşünün. zorunlu askerlik nedeniyle nöbette olduğunuzu, üstünüzün elinize pimi çekilmiş bir el bombası tutuşturduğunu düşünün. böyle bir durumda neyin uğruna “şehit” olduğunuzu düşünün. bir “kalecinin penaltı anındaki endişesi”ni düşünün. açlıktan kırılan bir ülkede sadece 3,5 yaşında olduğunuzu düşünün. angelina jolie’nin sizi evlat edinmeme ihtimalini düşünün. uluslararası bir silah kartelinin lideri olduğunuzu düşünün. kaşlarınızın arasında doğru gelen mermideki ironiyi düşünün. sevdiğiniz kızın hayvanlı pornosunun çıktığını düşünün. taksim’deki yılbaşı efektinden bihaber bir turist olduğunuzu düşünün. pollyana olduğunuzu düşünün. ananızın sikildiğini ve “valide için de bi’ değişiklik oldu” dediğinizi düşünün. aids’li olduğunuzu ve hamile kalana kadar haberinizin olmadığını düşünün. bir dünya para bayılıp aldığınız son model spor arabanızla levent trafiğinin içinde kaldığınızı düşünün. tek taş yüzük için şekilden şekile giren kadınları düşünün. kongo madenlerindeki çocuk işçileri düşünün. ortaçağ avrupa’sında cadı yada bugünün türkiye’sinde allahsız damgası yediğinizi düşünün. dünya görüşünüz sırf birileriyle örtüşmüyor diye yarın infaz edileceğinizi düşünün.

Categories
Trivial

avatar’a gittim

mavi karakterleri bi' türlü içselleştiremedim yahu.aslında gideli bayağı oldu. gittiğim vakit hava 17 derece falandı, hesap edin artık. neden  mi gittim? adamlar ciddi masrafa girmişler, yazık lan. hani böyle çok samimi olmadığınız hatta sizin için dış kapının mandalı hüviyetinde olan insanlar jiks bir otelde yemekli düğün yaptıkları zaman “ayıp olur” der, iştirak edersiniz ya filme aynen o gariban gibi düşünerek gittim.

öncelikle matriks, xmen, cesur yürek gibi filmlerin kırması ama çoğacayip filmdi harbiden. piksele grafiğe harcadıkları ne kadar para harbiden perdeden akıyordu vesselam. yalnız oyuncuya figürana para bağlamamak için gece gündüz broadway’de takılıp prezentaabıl insan aradıklarına eminim. koca filmde sadece 2 karaktere aşinaydım ki zaten biri helikopter pilotu olan kızdı. ben yapımcı olsam ve casting amiri helikopter pilotu olarak bu karıyı getirse, o herifin çıkışını derhal eline veririm. zaten kariyerindeki her filmde ya polis ya asker yada mahallenin erkek fatması o kızcağız. nasıl bizde erol taş kötü adam, hulusi kentmen taşaklı iş adamı, bu karı da maskülen gacı oluyor her prodüksiyonda. fatih’teki erler kıraatanesindeki ali dayı’ya sorsam yine tutar bu kızı getirir kokpite oturtur. ee neyleyim lan böyle castingçiyi ben.

kurgusu da çok iyidi. gavur, sıfırdan gezegen yaratmış, evren yaratmış. güzel de yapmışlar allahıma. ortalarda dolanan iti eniği olmasa, gidilir yaşanır. üstelik böyle düşünen sadece ben değilim. yeni zelanda’ya yerleşen bi arkadaşım fellik fellik pandora bileti arıyormuş. ormanları bile acayip bi disko ortamı.  hiçbir şeye gülmesem ortamda uçuşan mevlana böcekleri falan. bir de mistik işlerin peydahlanacağı vakit ortamda süzülmeye başlayan şeytan tüyü gibi şeyler var. fantastik.

diğer taraftan o kabile hayatı beni hiç çekmedi diyebilirim. türkiye’deki seküler yapıya alışmış herhangi bir kimseye de cazip geleceğini sanmıyorum. taş düşse allah’a dönüyor gezegen halkı. olur mu lan öyle. nerede kaldı laisizm. gezegenlilere de kızamıyorum. henüz şartlar olgunlaşmamış oralarda. cumhuriyet gibi basılı bir yayınları olsa insan evladını beklemeden o ağacı kendileri odakka kendileri köklerlerdi.

bi’ de filmdeki bütün kareleri at kuyruğuyla birbirine bağlamışlar. ata bineceksin, saçını ata takıyorsun. kuşa bineceksin, kuşa takıyorsun. sevişirken kıza da taktı mı göremedim. zira yerli pornosuna hazır olmadığım için bi 5 dakkalığına gözümü kapatmıştım. nemelazım. ama takmıştır garanti. film sonrası kritik yaparken -“bi bana takmadı lan esas oğlan” şeklinde espriler falan yapıyordum. arkadaş girerken verdiğimiz 15 lirayı hatırlattı. meğerse bize peşin takmışlar.

bu arada verdikleri hüdaverdi gözlüğünün üzerinde “made in usa” yazıyordu. ilk defa amerikan imalatı bir şey gördüm. o benim proleterliğim tabi.

20 günde 1 milyar dolares gişe yapmış film. gitmeyin lan artık. zaten bu yazıyı okuduktan sonra gitmezsiniz. henüz izlemeyenlere gülecek bir şey bırakmadım zira.

sizi seviyorum.

Categories
Haşmet Babaoğlu

jetset olsam kulak kirime kadar açlara veririm

ozan doğulu, verdiği 40 kilo ile dünyanın en yardımsever insanlarından biri olabilirdi.nehaberat sevgili okuyucular. en son dün görüşmüşüz gibi yapmıyorum. zira son yazımı yazdığım vakit ozan doğulu tostoparlak bir şeydi. ozan şimdi filinta gibi olmuş. vay amınakoyim ne kadar ilginç değil mi. 2 yazı arası 40-50 kilo veriyorsun. çift haneli rakamlardan bahsediyoruz burada. benim 40 kilo fazlam olsa hayatta bu kadar rahat veremem. en başta kime vereyim, nereye vereyim. totalde 45 kiloyla yaşamını sürdüren siklet dışı tanıdıklarım varken gönül isterki o 40 kilo fazlalığı bir ihtiyaç sahibine vereyim. hatta yanlarımı yerine göre iklimine göre birden fazla insana da verebilirim. keşke ozan da böyle yapsaydı. ozan’dan çıkma tamponla ısınan bir evsiz “ulan delikanlı adam allahıma” diyerek kışı geçirirken, ozan; aynada az götlü haline bakardı. tam bir win-win. yada ne biliyim ozan bu operasyonla aldırdığı kiloları açlıktan kırılan 3. dünya ülkelerine gönderseydi. kemikli tarafı kemiksiz kısmı sayesinde çok zimbabveli duası alırdı. oralarda kendisine acayip isim yapardı.

örnekleri var mı, var. mesela kongo, sudan, malavi gibi ülkelerin halklarını hayata bağlayan tek şey angelina jolie’dir. birleşmiş milletlerin yetişemediği yerdeki her memelinin yaşama nedenidir angelina. hatta o kadar ki, bazı ülkeler kalkınma planlarını onun koşuyoluna doğru yapıyor. örneğin, nijer milli eğitim bakanlığı işi gücü bırakmış sevimli çocuk yetiştiriyor. 3-8 yaş aralığındaki ağlak çocukları, ‘büyümüşte küçülmüş tevazu sahibi inceden sevimli’ çocuk yapıp nijer sokaklarına salıyorlarmış. angelina jolie olurda nijer’e uğrarsa ve bu sabilerden birini yahut birkaçını evlat edinirse beverly hills’in botoksla güçlendirilmiş yardımseverlerinin nijer topraklarına akın edeceğini düşünüyorlar. önce ulan böyle strateji mi olur, çabuk lağvedin ülkeyi diyesi geliyor insanın. sonra alışıyor, yadırgamıyorsunuz, “kendi içinde tutarlı abi” diyorsunuz.

Categories
Cihangir Yokuşu

konstantinapol’lüler çok sevinçli

62ytlkulturbaskent

an itibariyle kültür başkenti olmamıza 11 saat var. konstantinapollüler olarak bugün yine bok kokan sahiller, sidik kokan caddelerde olacağız kenan doğulu tarafından kavırlanan onuncu yıl marşıyla coşarak.

aliyle ahmet yılbaşına taksim’de turist kızı mıncıklayarak girecek. ayşeyle zeynep 2010 için yepyeni bir çift ugg bot dileyecek. istanbul da kültür başkenti olacak.

bir dakikalığına kendimize gelelim.

elimizden geldiğince bu olaya köstek olalım.

Categories
Cihangir Yokuşu

7kule burası, ferman yazılmaz…

banliyo_treni copy

delikanlı yuvasıdır, çakallar diye gidiyordu ki duvar yazısı, sanırım bu delikanlı anarşizmini benimsemiş arkadaş spreyinin azizliğine ya da tcdd bekçisinin gazabına uğradı.

onuncu yıl marşında ana yurdu demir ağlarla dört baştan ördüğümüz söyleniyor ama bunun üstünde 70 küsür sene geçmesine rağmen demir ağın üstünden geçen trene binmeyi öğrenemedik. ikinci işlem daha kolay halbuki. bu arada bu konunun başta bütün dünyanın saydığı başkumandan ile ilgisi var mı bilemiyorum.

kaleci saçının modern versiyonu olan kıvırcık enseyle ulaşım için tren kullanan arkadaşlar bunun ispatı. sarı çizgi kuralını ihlal edip ofsaytta kalmalarına ve trenin burunlarının dibinde durmasına rağmen herhangi bir hareketlilik göstermezler. o esnada trenin içindeki bir iki elemana kaş göz hareketiyle gerekirse mevzu olur mesajı verirler. sonra tren duraktan ayrılmak için hareketlenmeye başladığı anda takibe başlarlar, delikanlılığa zarar vermeyecek kadar kısa adımlarla koşarak müsait bir kapıya dışarıdan asılmak suretiyle tren yolculuğuna başlarlar. yolculuk sırasında şu matematiksel kural onun için geçerlidir.

bu şekilde yolculuk yapmanın verdiği zevk > içeride kesişme ihtimali olan hatunlar karşısındaki karizma kaybı

yukarıdaki eşitsizlik bana insan ırkının temel eksiklikleriyle alakalı bir takım paradoksları zihnimde canlandırsa da bunu ayrı bir yazıda sizlerle paylaşacağım.

tren istasyonları büyük ayrılmaların/kavuşmaların yaşandığı bir sahne olsa da bizde daha çok balici ortamları, underground rap sanatçılarının klip çekmeye çalıştığı yerler, tren altında kalıp ezilenler ile bilinir. inanıyorum ki istanbul için bunu tamamlandığında yenikapı-hacıosman metro hattı bitirecek.

ne diyelim… tüğürke durmak yaraşmaz, tüğürk önde, tüğürk ileri.

Categories
05:45 Hikayeleri

eşeğe de bindiniz mi ?

ringoringo

bugün de  cinsel içerikli bir yazıyla karşınızdayım.

demem o kiyle giriyoruz yazıya, gazete köşelerinde karşı cinsle olan münasebetlerini özgürce anlatabilip kadınlığını doyasıya yaşayabilen şişman hatunlara fena kılım. basen genişliğini ülkedeki gelir adaletsizliğine bağladığım bu organizmalar fantastik kurgu hikayeleriyle de epey bir okur sahibi, bu duruma da kılım.

ilişki olarak one-night stand düzeyini aşamamış, hiçbir zaman sevilmemiş olmanın acısıyla geçen yıllardan sonra vakit doğum tarihini 35 seneyi geçeyi bulduğu zaman neden bu tip kadınlar piyasaya çıkıveriyor, anlamıyorum. samimiyetten tamamen uzak, ben adamın altında üçüncü orgazmımı yaşarken herif hala boşalamamıştı hikayeleri nasıl ortaya çıkıyor? ben belli senelerin acısına vermiş olmama rağmen çocukluğa kadar inilmesinde de fayda görüyorum.

bir de sanal alemin overrated bloggerları var tabi. 135 göğüs ölçülü, ayva göbeğe rahmet okutturan bira mamulü, sumocu vücutlu bu choq sheker hatuncuklar google earth ile bile gidemeyecekleri mekanlardaki hikayelerle sosyal networklerde bol bol ekmek yiyor. yazılarda da konular belli.

x mekanına kız arkadaşlarımla gönlümce eğlenmeye gitmiştim. birkaç beyefendinin dikkatini çekmiş olmalıyım ki yanlarında kız arkadaşları olmasına rağmen gözleri üzerimdeydi. adeta penisler için bir çekim gücü, bir paratonerdim o gece. nasıl da komiklerdi bir bilseniz.

ama hikayenin özü aslında şöyle olmalı.

hayatımdaki tek erkek gerizekalılığım yüzünden whiskas crunch! ile beslemeye çalıştığım köpeğim fino olduğu için akademiden benim gibi evde kalmış kız arkadaşlarımla dışar çıktık. bizi orada sikmek istediler. giderim olmamasına rağmen bu isteğin varlığı ise kesinlikle mide bulandırıcı.

hızlı beslenme ve tüketim alışkanlıklarını bırakırlarsa kendilerini primitive-anarşizmin yaşandığı zamanlara göndermek için dr. emmett brown olmayı taahhüt ediyorum.

Categories
05:45 Hikayeleri

cumartesimiz şenlensin

yerlerdeyim ulann

sabah sabah msnde online olur olmaz bir arkadaşımdan aldığım dosya iletim uyarısıyla günün çok hızlı başladığını farkettim. yerlerdeyim ulan.jpg adlı dosya açıkçası ilk anda adrenalimi artırmıştı. ama dosya iletimi daha tamamlanmadan neyle karşı karşıya olduğumun farkına vardım.

sinan coşkun adlı hesap orijinal midir bilemiyorum ama son zamanlarda gördüğüm en vurucu ifadelerle anlatılmış bir profil kısmına sahip. feysbuğğkun böyle orijinal şeyleri yok mesela, burada maysipeysden dayak yiyor.

profil fotoğrafı bir çapkına o kadar da yakışmayan sinan profil bilgisinde şu ifadelere yer veriyor:

ist kadıköyde kendi evimde oturuyorum.yalandan nefret ederim..evliyim.sağlıklı ve zindeyim…kacamak yapacak olgun bayan arkadaş arıyorum.zengin değilim.eşim tam bir buzdolabı olduğundan seks hayatım cok az..yatakta harikalar yaratırım.gizli ve hijyen seks arıyorum..resimlerimi sinan.40@hotmail.com adresinden görebilirsin..0536 239 68 13 tlfon numaram..bir cağrı veya bir msj at ben ararım..sinan coşkun kesinlikle jigolo değildir.zevkine seks istiyorum

eminim ismini vermeyeceğim arkadaşım şu anda sinan ile seks konuşuyordur.

Categories
05:45 Hikayeleri

iki birayla değişir her şey

bira çok kötü şey

iki biranın çok hükmü var. özellikle de haydi beyler ortamlarda feci hükmü var. erkeksel bir konuya değiniyorum bugün.

erkek erkeğe dörderli beşerli biralı vodkalı ev toplantıları söz konusuysa bilin ki o akşam tvde güzel bir maç vardır. çorap-boxer-atlet kutsal üçlemesiyle birlikte hemen abi biz böyle erkek erkeğe iyiyiz, bekarlık sultanlık geyiklerine girilir. o sıralarda şen olan atmosfer bir iki saat için leylalık aktivitesiyle depresif bir hal alır. semih geriden çıktı, arda çizgiden çevirdi, bu hakem orospu çocuğu, federasyonun anası sikişmiş diyalogları alkolün etkisiyle hararetleşeli ve konu kapatılalı bir iki saat olmuştur. sultanlık olan bekarlık ruhları kemirir, abazan ruhlar duygusallaşır.

sonra eski ya da yürürlükte olan manitalara dalgalar halinde smsler gönderilir.imsomniak tripler dahilinde çekingen ve masum üsluplarla atılan bu smsler hedefe yaklaşmak bir yana adamı hatunun gözünce acınası bir pozisyona sokar. demem o ki yapmayın böyle şeyler. köftesiz bir hayata merhaba demek zorunda kalırsınız.

ertesi gün içki etmeme sözleri verilir. herkes birbirine ne yaptığını sorar felan filan. çok kötü muhabbetler bunlar.

amına koduğumun insanoğlusu binlerce yıldır alkolle beraber ancak interneti felan bulmasına rağmen şunu içip içip sapıtmamaya karşı bir önlem bulamadı. bu da ayrı bir can sıkıcı durum.

Categories
Trivial

aslında iyi biriyim

bütün çocuklar pilot yada polis olmak istiyor. sanırım ben kırmızı halka içindeki çocuktum. hiçbir şey olmak istemiyordum lan ben. bu yazı da trivial 'e gidernaber. ben evden nadiren çıkan bir insanım. en yakın arkadaşım da şuayıb isimli bir bambu. ikea’daki benzelerinden çok daha farklı olduğunu düşünüyorum şuayıbın. kendisinin tek handikapı biraz agorafobik olması. henüz dışarı adımını attığını görmedim. bir keresinde balkona çıkartayım, dedim. sarardı, soldu, beti benzi attı. o günden sonra bırakın dışarı çıkarmayı, yerini bile değiştirmedim.

artık dışarı çıkmam gerektiği zaman solo çıkıyorum. yalnız ilginçtir o dünyalılarla ilk temas anım var ya inanılmaz epik oluyor. amelie poulain oluyorum resmen. pusetini kaldırıma çıkartmaya çalışan annelere yardım ediyorum. ikinci elizabet kılıklı teyzelerin -ki muhitimde çok var bunlardan- poşetlerini döneceğim köşeye kadar taşıyorum falan.

işte geçenlerde yine dışardayım. ne halt yiyeceksem yemiş, otobüs vasıtası ilen eve dönüyorum. yanıma da bir tane velet oturmuş ama tam oturmamış. her durakta zaten oturmadığı yerden kalkıp etrafa bakıyor. tanıyamıyor, sonra yine oturur gibi yapıyor. 5-6 durak aynı hareket yordu tabi çocukcağızı. “abi bu durak meydandan geçmiyor mu ki?” dedi, bana. geçmez dedim, demez olaydım. birden muslukları açtı. nasıl ağlıyor, nasıl ağlıyor. ben hemen teselli müptelası toplu taşıma teyzesi moduna girdim. hani vardır ya, 1,5 yaşındaki çocuk bacağını kapıya sıkıştırınca “bi şey olmadı değil mi halası. aslan gibidir benim yeğenim. seneye de sünnet olacak zaten” gibisinden teselli veren tipler, onlardan oldum.

-aa hiç yakışıyor mu sana, kocaman adamsın. ben sana tarif ederim yürüyerek gidersin meydana.
-(burun çek, göz sil) peki durak yakın mı meydana.
-var biraz mesafe.
-..
-bulabilecek misin?
-bilmiyoyum.

ulan baktım olacak gibi değil. tuttum elinden gideceği yere kadar bıraktım. adı musa’ymış. dershanesine geç kalmış. 13 yaşındaymış ve doktor olmak istiyormuş. doktor olmak istediğini duyunca er ryan’ı kurtarmış gibi sevindim. biz mühendis olduk da noldu amınakoyim. musa’dan ayrıldıktan sonra arkasından baktım, umarım kansere yada aidse çare bulur yoksa yarım saat haybeden otobüs bekleyeceğim diye düşündüm. çok sinematografik bir andı.

işte yine aynı gün uykusuzluktan ölen bi arkadaşıma gittim. aslında ben arkadaşa gittim onu uykusuzluktan ölmek üzereyken buldum. musa’yı falan anlattım işte. “sen aslında iyi birisin” dedi. öyleyim di mi lan diyip kahve yapmaya gittim. kızcağız koltukta uyuyakalmış. ben de elimde stüdyonova kahve kupalarıyla kalakaldım. sarstım, tokatladım, uyanmadı. ben de mavi asetatlı kalemle alnına “çok güzel uyuyordun, kıyamadım” yazdım ve çıktım. akşama doğru “orospusun lan sen” diye mesaj attı. ahahahah.

%d bloggers like this: